15 Eylül 2009 Salı

Alternatif KISIR Tarifi

Kışın kısır yapmaktan hoşlanmıyorum. Domatesler, salatalıklar lezzetsiz oluyor; üstelik kışın hormonlu sebze yemekten de hoşlanmıyorum. Ama kısırı da çok seviyorum; bazı günler canım şöyle bol acılı, ekşili kısır istiyor.

Ben de alternatif bir yöntem kullanıyorum; hem kışın hem de bazen yazın. Üstelik bu tarifte fazla malzeme yok, bazen evde malzeme bulamadığım ve sıkıştığım zamanlarda da bu yönteme başvurduğumu itiraf etmeliyim... Bu tarifin diğer bir güzel yanı da, kısırın tadının ve görünümünün çiğköfteye benzemesi! :)

Kullanacağınız malzemeler, ince bulgur, büyük bir domates salçası konservesi, bolca maydanoz, soğan, zeytinyağı, limon suyu ve/veya nar ekşisi ve kimyon, karabiber, kuru nane ve acı pul biber gibi baharatlar.
Öncelikle, normal kısır yapar gibi bulguru şişirmeniz gerekiyor. 2 su bardağı kadar ince bulguru üstü kapaklı bir kaba koyup, üzerine - sadece bulgurun her tarafını nemlendirecek kadar - kaynar su döküp kabın kapağını kapatın, bulgurları şişmeye bırakın.
İrice bir kuru soğanı çok ince ve küçük parçalar halinde doğrayın ya da çintin. Soğanı kavurmayacağınız için ne kadar ince ve küçük doğrayabilirseniz o kadar iyi olur.
Bolca (yarım demet kadar) maydanozu da çok ince doğrayın.

Bulgurlar şiştikten sonra, çinttiğiniz soğanları ve maydanozu bulgura ekleyin. Bu karışımı uzun uzun yoğurmanız gerekecek ve bunu yaparken de peyderpey alabileceği kadar salça ekleyeceksiniz. İlk etapta, soğan ve maydanozu bulgura karıştırırken yarım kutu salçayı da bu karışıma ekleyin ve karışımı yoğurmaya başlayın. Karışım iyice özleninceye kadar yoğurun. Soğanlar ve maydanozlar bulgurla iyice karışıp özleninceye kadar ve bulgurlar salçayı emecek kadar yoğurmanız gerekiyor. Salçanın yeterli olup olmadığını anlamak için tadına bakın. O kadar bol salça kullanmalısınız ki, daha içine hiç limon suyu karıştırmadan bile kısırın tadı ekşi gelmeli ve kıpkırmızı bir hal almalı (çiğ köfte gibi! hmmm leziz!). Eğer daha domates salçasını kaldırabileceğini düşünüyorsanız, salça ekleyerek yoğurmaya devam edin. Yeterince özlenip özlenmediğini anlamanın en kolay yolu da, bulgurun kolaylıkla ufak köfteler yapabilecek kadar yoğunlaşmasıdır.

Bulgur yeterince özlenip yoğrulduktan sonra biraz zeytinyağı ekleyin. Arzu ederseniz biraz limon suyu ve/veya nar ekşisi ekleyebilirsiniz ama dediğim gibi, salça zaten ekşi bir tad verecek, bu nedenle fazla limon suyu ya da nar ekşisi koymayın. Son olarak da bolca kuru nane ve arzu ederseniz biraz karabiber, kimyon ve acı kırmızı pul biber ekleyip bunlar da karışıncaya kadar tekrar yoğurun. Kimyon, bulgurun fazla gaz yapmasını engeller ama ben kısıra kimyon koymaktan fazla hoşlanmıyorum. Bu nedenle kimyon kararını size bırakıyorum. Ama kuru naneyi şiddetle tavsiye ederim, özellikle bu tarife çok yakışıyor. Acıyı da seviyorsanız mutlaka kırmızı pul biber koyun, tadı çiğköfteye daha yakın oluyor. Ve tabii ki, tuz... tuz atmayı unutmayın!

Yoğun bir karışım olduğundan, isterseniz kaşık kaşık tabaklara servis ederek, isterseniz ufak köfteler yaparak servis edebilirsiniz. Köftelere avuç içinizde şekil verebilir, mekik gibi irice köfteler yapabilirsiniz.

Bu arada, size iki ipucu:
Bu kısır, rakı sofrasına da çok yakışıyor; rakı masasına meze olarak da servis edebilirsiniz. Meze olarak yapacaksanız, az miktarda yapmanızı tavsiye ederim.

Diğer ipucum sunumla ilgili. Salamura ya da taze asma yaprağı ile kısır yemeyi hiç denediniz mi? Hani kısır veya çiğköfteyi marul içinde, marula sararak servis edersiniz ya... Asma yaprağı da kısıra çok yakışır, fakat bazı yöreler bunu bilmiyor sanırım.
Salamura asma yapraklarını tuzunu atması için kaynar suya sokup çıkarın. Ya da taze asma yapraklarını - çok körpe ve taze olanlarını - renkleri değişip yumuşayıncaya kadar bir taşım kaynatın. Bunları kısırı süslemek için kullanabilirsiniz. Kısırı yerken asma yaprağının içine sarıp yiyebilirsiniz. Ya da sunumda bir sürpriz yapabilirsiniz: hazırladığınız kısırı, yaprak sarması yapar gibi haşlanmış asma yapraklarının içine sarıp öyle servis edebilirsiniz mesela... misafirleriniz yaprak sarma yiyeceklerini zannedecekler, sarmaları ısırdıklarında ise kısırla karşılaşıp şaşıracaklardır.

Alternatif kısır tarifimi denemeye karar verirseniz, ellerinize sağlık ve afiyet olsun!

13 Eylül 2009 Pazar

Et ve Sebze Yemeklerinin Yanına Basit Bir Garnitür

Misafirlerinize hafif bir yemek hazırlamak istiyorsanız ya da rejim yapıyor ve fazla kalorili olmayan sıcak birşeyler yemek istiyorsanız, işte size yapımı çok kolay ve kısa süren fakat lezzetli bir garnitür tarifi:

Öncelikle ihtiyacınız olan bezelye, havuç ve patatesten oluşan bir kavanoz konserve. Küçük cam kavanozlarda satılan, pek de lezzetli gibi gözükmeyen bu karışımı lezzetli bir hale getirmek çok kolay.

Teflon bir tavaya biraz zeytinyağı döküp tavayı ısıtmaya başlayın. İrice bir baş soğanı, yarım halkalar halinde doğrayıp ısınmış tavaya koyun. Soğanları harlı ateşte hızlıca kavurun. Eğer diri soğan yemeyi seviyorsanız, fazla kavurmanıza gerek yok, soğanların pembeleşmesi yeterli. Ben, biraz karamelize olmuş soğanı tercih ederim, biraz fazla kavururum, renkleri kahverengine dönmeye başlar. Soğanlar arzu ettiğiniz kadar kavrulunca, tavanın altını kısık ateşe alın.
Bezelye, havuç, patetes karışımı konserveyi bir süzgeç yardımıyla iyice süzüp, kavrulmakta olan soğana ekleyin; tavanın altını tekrar harlı ateşe alın. Bezelye ve havuçlar suyunu tamamıyla kaybedip kavruluncaya kadar tavadaki bu karışımı karıştırmaya devam edin.

Ateşten almadan hemen önce biraz karabiber ve tuz atın. Bu garnitür ızgara tavuk ve etin yanına çok yakışır ve pilav, makarna gibi fazla kalorili yan yemeklere hoş bir alternatiftir.

Afiyet, şeker olsun! :)

Adı Zor Kendisi Faydalı Bir Bitki: Kantarun, Kantaron ya da Binbirdelik Otu

Ben Kanturun adıyla tanıdım; araştırdıkça farklı isimlerle ya da söylenişlerle karşılaştım: Kantaron, Kantarun, Binbirdelik Otu, Kanotu, Kılıçotu, Mayasılotu, Yaraotu, ve eminim başka isimleri de vardır. İlginizi çekerse diye de belirtmeden geçemeyeceğim: bitkinin latince ismi Hypericum Perforatum L.

Toroslar'da yaygın olarak yetiştiği belirtiliyor. E ben de Toroslar'ın eteklerinde büyümüş birisi olarak, sizlerle paylaşma ihtiyacı hissettim. Neden mi? Çok faydalı da ondan.

Bu bitkinin en belirgin özelliği hücre yenilenmesini desteklemesi. Başlarda sadece haricen kullanıldığını ve cilde iyi geldiğini zannediyordum, ama araştırdıkça çok başka amaçlarla da kullanıldığını öğrendim. Depresyon tedavisinde rahatlatıcı ve sakinleştirici olarak, mide rahatsızlıkları, kesikler, ezikler, eklem ağrıları, antiseptik, kanama durdurucu, güneş yanmaları, vs vs vs. Bütün bu iyileştirici özelliklerinden uzun uzun bahsedecek değilim, hem tıbbi açıdan sizlere bu tür bir telkinde bulunmam da uygun değil, bu konuda tıbbi bir altyapım yok. Sizlere ancak kendi uygulamalarımızdan bahsedebilirim, ki bu da şimdilik yeterli olacaktır sanıyorum.

Bizim ailecek kantaronla tanışmamız, annemin cildinde yaşadığı bir rahatsızlık sonucu oldu. Geçirdiği bir ameliyatın ardından, ayak tabanları toprak gibi kuruyup çatlıyordu. Cildiyeci doktorların verdiği bazı ilaçları kullandı ama bunlar pek etkili olmadı. Daha sonra, eczacı bir arkadaşının tavsiyesi üzerine, kantaron yağı kullanmaya başladı ve mucizevi bir şekilde tabanlarındaki kuruma geçmeye başladı. Daha sonraları annem kendi için aldığı yağdan bana da küçük ilaç şişeleri içinde getirmeye başladı; ne yalan söyleyeyim, ben önceleri pek kaale almadım. Önce ufak yanıklar üzerinde denedim; hani şu alelacele yemek yaparken parmağınızı veya dirseğinizi yakarsınız, o telaş içinde farketmezsiniz de sonradan kızarır, su toplar, tabirimi mazur görün bir "pain in the ass" haline gelir ya... işte öyle ufak yanıklardan bahsediyorum. Gerçekten de bu tür yanıklarda, 1 - 2 gün içinde etkisini gösteriyor bu "kantaron yağı" denilen mucizevi ilaç.
Fakat, kendisinin önünde saygıyla eğildim an, ciddi bir güneş yanığı yaşadığım günün akşamında oldu. Bir Ağustos günü, cehennem gibi Akdeniz güneşinin altında tekne gezisine çıkmıştık. Tekne üzerinde, rüzgarın etkisiyle ve kısa süreli tatilimde hemen bronzlaşabilmek azmiyle farketmeden ciddi şekilde yanmışım. Tekneden inip dolmuşla eve giderken yolda hissetmeye başladım yandığımı. Tenime sanki binlerce iğne batıp duruyordu. Hem alev alev yanarken hem de aynı zamanda titreyerek üşüdüğünüzü hissettiniz mi hiç? Hiç tavsiye etmem! Eve gittiğimizde, annem kantaron yağı sürmeyi önerdi. O kadar çaresizdim ki, reddetmek gibi bir şansım yoktu. Annem güzelce kantaron yağıyla sırtımı, omuzlarımı ovdu. 1 -2 saat içinde acım biraz dinmişti ve ertesi sabah ise yanıklarım tamamiyle "normale dönmüştü".

O gün bu gündür, kantaronun bu mucizevi etkilerine merak edip, okuyup duruyorum. Geçenlerde ise tesadüfen internette kantaronun kanser tedavisinde kullanılmasının mümkün olup olmadığının araştırılmakta olduğunu okudum. Bu yazı ile karşılaşmadan önce ben de düşünüp duruyordum; "Madem hücre yenilenmesinde bu kadar etkili, neden kanser tedavisinde kullanılmasın?" diye. Henüz araştırmalar bir sonuç vermemiş, ama bence yakındır.

Tedavi için kullanmanın yanısıra, kantaron yağını "kozmetik" amaçlarla da kullabilirsiniz. Cildi çok tazeleyici bir özelliği var. Ben haftada birkaç kere yüzüme, banyolardan sonra da cildime uyguluyorum. Bende bir placebo etkisi olup olmadığını bilemiyorum ama, sivilcelere iyi geliyor, cildi pürüzsüzleştiriyor; ya da mesela kaşlarımda dökülmeler olduğu dönemlerde kaşlarıma sürüyorum, faydasını görüyorum. Yakın zamanda saç diplerime bile uygulamaya başladım; saç dökülmelerini, saç derisindeki kurumaları ve kepeklenmeyi tedavi ettiği söyleniyor. Banyoya girmeden yarım - bir saat önce saç diplerinize uygulayarak cildinizin emmesini sağlayıp daha sonra da saçlarınızı yıkayarak uygulayabilirsiniz.

Kantaron yağını nasıl temin edebileceğinize gelince... aktarlarda satılıyormuş. Fakat ben her zaman olduğu gibi "ev yapımı" olanını tercih ediyorum; annem sağolsun! Cam bir kavanoza kurutulmuş kantaron dallarını doldurup üzerini sızma (doğal) zeytinyağı ile dolduruyor ve bir süre bitkilerin özünü yağa bırakmasını bekliyorsunuz. Zaten yağ bu süre içinde renk değiştiriyor; koyu turuncu bir renk alıyor.

Yağını çıkarmanın haricinde, çayını yapıp içenler de varmış; ama ben çayını hiç denemedim.

Benim asıl merak ettiğim ise, kantaronu yemek tariflerine nasıl dahil edebileceğim! :)

Hepinize şifalı günler dilerim.

8 Eylül 2009 Salı

Mercimekli Bulgur Pilavı

Hiç denediniz mi? Mercimekli bulgur pilavı... Hazırlanması çok kolaydır, fakat değişik bir lezzet sunar.

Önceden bir miktar yeşil mercimek haşlamanız gerekiyor. Hazırlayacağınız pilav için, 1 su bardağı mercimek yeter de artar bile. Arzu ederseniz, daha fazlasını da haşlayarak, kullanmadığınız kısmını buzlukta saklayabilirsiniz.

Mercimekler haşlandıktan sonra, bir su bardağı kadar pilavlık (iri) bulguru, sudan geçirerek yıkayın. Pilav pişireceğiniz tencereye biraz sıvı yağ koyun, bulguru da ekleyip şöyle bir çevirin, hafifçe bulgurları kavurun. Bulgurları biraz kavurarak yaptığınız pilav, nedense daha lezzetli oluyor; sanırım nişastası ortaya çıkıyor. Bulgurları kavurmanız bittikten sonra, 1 ölçek bulgura 1,5 ölçek oranında kaynamış suyu bulgurların üzerine dökün. Biraz tuz atın. Ve haşlanmış mercimekleri de ekleyip tencerenin kapağını hemen kapatın. Tencerenin altını en kısık ateşe alın, kendi halinde 15 - 20 dakika kadar, suyunu tamamen çekinceye kadar pişsin.

"Bu kadar mı?" diye soracaksınız... Henüz püf noktasını vermedim:
Bu bulgur pilavını lezzetli kılan ayrıntısı, kavrulmuş soğan.
Pilavı ocakta pişmeye bıraktığınızda, 1 baş kuru soğanı yarım ya da çeyrek halkalar halinde doğrayın. Eğer iri soğanları sevmiyorsanız, daha küçük de doğrayabilirsiniz. Ayrı bir kapta, bolca zeytinyağ (ya da sıvı yağ) içinde bu soğanları karamelize oluncaya kadar kavurun.

Pilavınız pişip demlendikten sonra, servise hazırlarken kavurduğunuz soğanları da isterseniz pilavın üzerine yayarak dekoratif ve iştah açan bir görünüm sağlayabilir, isterseniz pilavın içine karıştırarak servis edebilirsiniz.

Annem ve ben kavrulmuş soğanı sadece servis edeceğimiz kadar pilavın üzerine yayarak sunmayı tercih ediyoruz. Yani, pilavı çokça yapmışsak ve hepsi hemen yenmeyecekse, yenmeyecek kısmını ayırıp soğan karıştırmadan dolapta saklıyor, bir daha yeneceğinde tekrar soğan kavurup taze taze servis ediyoruz; böylece pilavın da tadı yenilenmiş oluyor. Biraz daha zahmetli ama çok daha lezzetli oluyor.

Mercimekli bulgur pilavı yapmaya karar verirseniz, şimdiden ellerinize sağlık ve afiyet olsun!

3 Eylül 2009 Perşembe

Çocukluğumdan Kalma Bir Lezzet - Yoğurtlu, Kıymalı, Yağlı Makarna

Çocukken en sevdiğim yemekti. Sanırım annem içinse bir hayat kurtarıcıydı: sıkıştığı zamanlarda hemencecik hazırlayıp önümüze koyduğunda bize dünyaları verirdi. Hala da en sevdiğim yemektir. Benim için ayrı bir anlamı daha var, depresyon ya da can sıkıntısı günlerimin favorisi! İnanın, canınız sıkkınsa, bu tarif size ilaç gibi gelecek...

Maalesef kısa bir adı yok. Biz kendimizi bildik bileli YOĞURTLU KIYMALI YAĞLI MAKARNA deriz.

Tabii ki, ilk olarak derin ve büyükçe bir kapta bolca su kaynatıyorsunuz ve bir tarafta makarnayı haşlıyorsunuz. Bu tarif için salyangoz ya da fiyonk şeklinde olan makarnalardan tercih etmenizi tavsiye ederim. Neden mi? Çünkü üzerine dökeceğiniz kıyma, salyangozların veya fiyonkların kıvrımlarına gizlenerek, ağzınıza aldığınızda sizi şaşırtacak, birdenbire ağzınızın içine dağılıverecek ve makarna ile kıymanın birbirini tamamlayan tatlarını daha oranlı olarak almanıza yardımcı olacaktır. Makarnayı haşlayın, kavurun ve diğer malzemeleri hazırlayıncaya kadar bir kenarda sıcak olarak bekletin. Makarnanın sıcak olması önemli, çünkü üzerine yoğurt koyacağınız için yerken soğuk olmasını istemezsiniz.

Bolca kıyma! Bu tarifin püf noktası kıymadır. Benim Yoğurtlu Kıymalı Yağlı Makarna'yı herkeslerin bayıldığı mantıya değişmememin sebebi de bu. Mantıyı severim, ama hiç bir zaman (özellikle de hazır ve restoran mantılarında) içindeki kıyma beni tatmin etmez. Yoğurtlu Kıymalı Yağlı Makarna'da ise gönlünüzce kıymayı makarnanın üstüne boca edip kendinizi şımartabilirsiniz.
Efendim... kıymayı tabii ki kavuracağız. 1 paket makarna için 300 gr - 500 gr arasında kıyma kullanabilirsiniz. Kıymayı kavururken, soğan ve biber salçası katacağız. 300 gr kıyma için 1 orta boy soğan, 500 gr kıyma içinse 1 büyükçe soğan yeterli olacaktır. Daha fazla soğan kullanmamanızı tavsiye ederim. Ayrıca, salça olarak da ev yapımı biber salçası kullanın. Domates salçasını tavsiye etmem, sosa tatlımsı bir tad verir. Acı seviyorsanız kıymaya bolca acı kırmızı biber ekleyebilir ya da acı rötuşunu Yoğurtlu Kıymalı Yağlı Makarna'nın "Yağ" kısmına saklayabilirsiniz. Bir de karabiber ekleyebilirsiniz kıymaya, fakat başka bir baharat (kekik, fesleğen, kimyon gibi baharatlar) kullanmanızı tavsiye etmem. Yoğurtlu Kıymalı Yağlı Makarna'nın kıymasının tadında, kıyma, salça ve az soğan baskın olmalıdır.

Üçüncü malzememiz yoğurt: bol sarımsaklı, az sarımsaklı ya da sarımsaksız; süzme, normal ya da biraz sulandırılmış ve yoğunluğu azaltılmış tercih edebilirsiniz... Benim şahsi tercihim her zaman için bol sarımsaklıdır.

Gelelim, dördüncü ve son malzemeye. Yoğurtlu Kıymalı Yağlı Makarna'nın "yağı", mantı, çorba gibi yemeklerin üzerine sonradan gezdirilen bildiğiniz kırmızı biberli kızdırılmış yağ. Biz çocukken ve kendileri de genç ve daha sağlıklıyken annem her zaman tereyağını tercih ederdi. Sonra sağlık endişeleri başlayınca sıvı yağa dönüldü, erkek kardeşim zeytinyağını tercih eder... Siz de hangisini tercih ediyorsanız onu kullanabilirsiniz. Ama zeytinyağı fazla ısınınca zararlı maddeler ortaya çıktığı yolunda söylentiler olduğunu aklınızdan çıkarmayın. En hafif ve sağlıklı olanını tercih etmek isterseniz, fındık yağını tavsiye edebilirim. Eğer "ben yağdan korkmam" derseniz, tereyağı da güzel bir tercih olur. Kızdırılmış yağı hazırlarken size tavsiyem - hangi yağı kullanırsanız kullanın - fazla kızdırmayın: tereyağ erir erimez ya da zeytinyağının kokusunu duyar duymaz, ocağı kapatın ve içine hemen 1 - 2 tatlı kaşığı kadar kırmızı toz biber atın.
Ya da Yoğurtlu Kıymalı Yağlı Makarna'nın yağından tamamıyla vazgeçip Yoğurtlu Kıymalı Makarna da yapabilirsiniz.

Sunuma gelince...
En alta makarnaları yayıyoruz; üzerine dilediğiniz kadar kıyma; kıymanın üzerine yine dilediğiniz kadar yoğurt ve en üste de -arzu ediyorsanız - kızdırılmış, kırmızı biberli yağ. İnanın bana, Yoğurtlu Kıymalı Yağlı Makarna'yı tattıktan sonra Mantı'dan şüphe edeceksiniz. Biz bazen üzerine kuru nane ve sumak da ekleriz ama ilk denediğinizde en klasik ve özgün tadını alabilmeniz için bunları kullanmamanızı tavsiye ederim. Sonuç: yoğurt ile kıymanın muhteşem uyumu ve makarna ile orantılandırılmış bir lezzet!

Dikkat edin!... Ağır bir yemektir, fazla yemeyin... Ne olduğunu anlamadan kendinizi uyuklarken bulabilirsiniz. Ama değişik besin türlerini bir araya getirdiği için özellikle çocuklar için tavsiye ederim. Üstelik i-na-nıl-maz lezzetlidir.

Yoğurtlu Kıymalı Yağlı Makarna'nın artan malzemelerini birbirlerine karıştırmadan ayrı kaplarda buzdolabında saklamanızı tavsiye ederim. Neden bilmem, makarna ile kıymayı karıştırıp bozdolabında sakladıktan sonra ısıttığınızda aynı lezzeti yakalayamıyorsunuz.

Son olarak ve üzülerek şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: yıllardır Yoğurtlu Kıymalı Yağlı Makarna yapıyorum, nedense hiç bir zaman benim yaptıklarım anneminki kadar güzel olmuyor :)

Yoğurtlu Kıymalı Yağlı Makarna yaparsanız, sizin de ellerinize sağlık ve afiyet olsun!